Alçakgönüllülük. Yalnız uşaklar alçakgönüllü olur, diyor Goethe. Sizce?

“Alçakgönüllülük. Yalnız uşaklar alçakgönüllü olur, diyor Goethe; ruhu uşaklaştırmak istiyorsunuz demek? Yoksa bu alçakgönüllülük, Schiller’in sözünü ettiği dehânın alçakgönüllülüğü mü, o zaman ilkin bütün yurttaşlarınızı ve hepsinden çok da sansürcülerinizi dâhi yapın.” Karl Marx, “Ueber de neueste Preussiche Zensurinstruktion,” MEGA, bölüm I, cilt 1, s. 154.

Bu alıntı, alçakgönüllülük kavramına dair derin bir sorgulamayı içeriyor. Goethe’nin “Yalnız uşaklar alçakgönüllü olur” sözü, alçakgönüllülüğün toplumsal yapıda bir tür boyun eğme ya da bir statünün dışavurumu olabileceğini ima ederken, metindeki diğer düşünceler bu kavramı iki farklı bağlamda ele alıyor.

Schiller’in “dehânın alçakgönüllülüğü” ifadesi, gerçek yetenek ve bilgelik sahibi insanların kendilerini öne çıkarmak yerine, doğal bir tevazu içinde olduklarına işaret eder. Yazar burada, alçakgönüllülüğün erdem olarak kabul edilebilmesi için kişinin gerçekten üstün bir ruh ve bilince sahip olması gerektiğini vurguluyor. Eğer toplum genelinde bir alçakgönüllülük talep ediliyorsa, bu durumda yurttaşların ve özellikle de onları kısıtlayan sansürcülerin, önce bu seviyeye ulaşmaları gerektiğini söylemek bir hicivdir.

Bu düşünceler, alçakgönüllülüğün samimi bir erdem mi yoksa bir baskı aracı mı olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Toplumda bireyin özgürlüğü ve yaratıcılığı ne ölçüde destekleniyor? Alçakgönüllülük, bir erdem olarak mı yoksa bastırılmış bir ruh halinin belirtisi olarak mı karşımıza çıkıyor?